Uzaydan Dünya Nasıl Görünüyor
Onun dışına kolay kolay çıkamıyor, üzerinde yükselemiyor veya ondan fazla uzaklaşamıyoruz; yerçekimi ve biyolojik yapımız bize ayak bağı oluyor. Çoğumuz için Dünya, kaçınılmaz olarak birincil önemde.
Yaklaşık altmış yıllık insanlı uzay uçuşu geçmişimize rağmen, günümüzde dahi yörüngeye fırlatılıp Güneş’in kavisli ukun ardından yüzünü gösterişine tanıklık eden çok az insan var. 1961’den bu yana, yalnızca 556 kişi çok az insanın elde edebildiği bu deneyimi yaşadı. Bunların ancak 24’ü, Dünya’nın gözden kayboluşunu ve bir kol saatinin kadranı kadar kalıncaya dek küçülmesini izledi. Ve sadece altısı, Ay’ın karanlık yüzünde tamamen yalnız kaldı ve gezegenimizi büsbütün gözden kaybederek yıldızlarla dolu engin bir denizin sonsuz derinliklerine yelken açtı.
Uzay yolculuğu özü itibarıyla doğamıza aykırı. Sonuçta fizyolojimiz bu gezegenin ötesinde değil, üzerinde yaşamayı başarmak üzere evrimleşmiş. Belki de bu yüzden Dünya’yı uzaydan görme deneyimini tarif etmek astronotlar için zor bir iş.
Uzay seyahatlerinin İtalyan yolcusu Luca Parmitano, uzay uçuşlarının gerçeklerini tam anlamıyla ifade edecek sözcükleri henüz oluşturamadığımızı söylüyor. Modern insan iletişiminin yapıtaşları olan sözcükler, hangi dili seçerseniz seçin (Parmitano beş dil biliyor) ister istemez anlam ve çağrışımlarla sınırlı kalıyor. Yirminci yüzyılın ortalarına kadar, gezegenimizi uzayın tarih kadar eski uzanımı içinde görmenin ne anlama geldiğini ifade etmemiz gerekmedi.
“Uzay uçuşu çerçevesinden düşünmüyoruz,” diyor Parmitano. Dünya’yı uzaydan görmek kişinin dünya görüşünü değiştirebiliyor. Amerikalı astronot Nicole Stott, uzay mekiği Discovery ile iki kez uçmuş ve gördüğü manzarayı betimleyen sanat eserleri yapma dürtüsüyle geri dönmüş. Kanadalı astronot Chris Hadfield, Dünya’nın yörüngesinde olduğu sırada yeryüzündeki insanlarla arasında hiç olmadığı kadar güçlü bir bağ hissettiğini söylüyor.
1984’te, uzay yürüyüşü yapan ilk Amerikalı kadın unvanını kazanan Kathy Sullivan, Dünya’yı umulmadık bir vahaya çevirmek üzere bir araya gelen karmaşık sistemlere karşı sonsuz bir hayranlık duygusuyla geri dönmüş. “Bu uçuşlarla içimde gerçek heves ve arzu gibi duygular büyüdü… Ama yalnızca bu görüntülerin keyfine varmak ve bu fotoğrafları çekmek için değil, tüm bunlara bir önem kazandırmak için de,” diye konuşuyor. Dünya’nın yukarıdan son derece göz alıcı bir güzelliği olduğunu ve ona bakmaktan asla sıkılmadığını söylüyor.
“Bu manzaradan bıkabilecek biriyle yan yana gelmek ister miyim bilmiyorum,” diyor. Sözcüklerin yetersiz kaldığı durumlarda, gezegenimizin yukarıdan çekilmiş tek bir fotoğrafı milyonlarca insanın bakış açısını değiştirebiyor. 1968’de, Apollo 8 ekibinin üyeleri Dünya’dan çok uzaklara fırlatılan ve Ay’ın etrafında dolaşan ilk insanlar oldu.
Astronot William Anders, Noel gecesinde unutulmaz bir görsele dönüşecek bir fotoğraf çekti: Ay’ın kraterlerle dolu kıraç uku üzerinde yükselen bereketli Dünya’mız. Günümüzde “Dünya’nın Doğuşu” olarak bilinen bu fotoğraf, gezegenimizin güzelliği ve narinliğine dair farkındalığı artırdı.
“2018, çevreci hareketin şekillenmesinde rol oynayan bu ikonik fotoğrafın ellinci yılı. Yüzüncü yılını da görebilmek için rotamızda ne tür değişiklikler yapmak zorundayız?” diye soruyor Amerikalı astronot Leland Melvin.
Diğer uzay gezginleriyle birlikte, sağlıklı bir ekoloji ile insan gereksinimleri arasında ne tür bir denge kurabileceğimizi yeniden gözden geçirmek üzere çalışmalar yapıyor. Astronotların deneyimlerinden yararlanan proje, insanların daha sürdürülebilir yaşamlar kurmasına yardımcı olacak.
Belli ki gezegeni koruma arzusu, Dünya’dan ayrılan herkesin hissettiği bir duygu. Rus kozmonot Gennady Padalka’nın uzayda geçirdiği toplam gün sayısı herkesten daha fazla. Uzay uçuşunun çekiciliği onu 28 yıl boyunca bu mesleğe bağlamış, ama yerçekiminden de güçlü bir şey her defasında yuvaya geri dönmesini sağlamış.
“Biz bu gezegene genetik olarak bağlıyız,” diyor. Elimizdeki bilgilere göre Dünya, bildiğimiz anlamda yaşamı destekleme konusunda eşsiz. Astrono- mi, son on yılda bize Samanyolu’ndaki milyarlarca gezegenden yalnızca biri olduğumuzu, buna rağmen karmaşık jeoloji, ekoloji ve biyoloji ağımızın bu sıradışı kayayı tam da insana uygun yegâne ulaşılabilir yer hâline getirdiğini gösterdi. Gerçekten de insanın evi gibisi yok.
Social Plugin